Mikrobiyota dengesinin bozulması hastalıklara davetiye çıkarıyor
İnsan vücudu muhteşem bir uyum içinde çalışan sistemlerden oluşuyor. Bunların birinde yaşanan aksama diğerlerini de etkiliyor. Sindirim sistemi bunlardan biri… Son yıllarda adını sıkça duymaya başladığımız mikrobiyotalar, gastrointestinal sistem (GİS) olarak adlandırılan ve vücudun sindirimini sağlayan bölümde kilit rol üstleniyor.
Bakteriler, virüsler ve bazı tek hücreli canlıların bir araya gelmesiyle oluşan mikrobiyotalar, sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmez. Nitekim bilim insanlarının yaptığı çalışmalar da bunu doğruluyor.
Peki insan sağlığı için bu denli önemli olan mikrobiyota nedir? İnsan sağlığı üzerinde nasıl bir rolü var? Bozulması beraberinde hangi hastalıkları getiriyor? Merak edilen sorulara Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Uygun’la yanıt aradık.
{ilgili-metin-[{title}Zararlı bakteriler hakim hale gelip, yararlı bakterilerin sayısını geçer ise çeşitli hastalıklar ortaya çıkıyor. Bağırsak mikrobiyotasındaki bozulmayla ilk akla gelen hastalık dünyada ve Türkiye’de ülseratif kolit ve crohn hastalığı{title}{source}Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Uygun{source}{theme}red{theme}]}
Hücre sayısından fazla mikroorganizma
İnsanların mikrobiyotasının büyük kısmının gastrointestinal sistemde bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Uygun, “Gastrointestinal sistem mikrobiyotası çok sayıda ve çeşitlilikte mikroorganizma tarafından oluşturulmuş kompleks ve dinamik bir ekosistem” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Gastrointestinal sistemde 100-160 trilyon arasında mikroorganizma ortak bir şekilde yaşıyor. Bu tüm vücuttaki hücre sayısından 10 kat daha fazla... Yaklaşık 800-1000 farklı bakteri türü ve 7000’den fazla farklı suş bağırsakta bir denge içinde yaşıyor.”
Bağırsak mikrobiyotasının insan sağlığının idame ettirilmesine esas katkıyı sağlayan önemli bir özel doku grubu olduğunun altını çizen Prof. Dr. Uygun bunu, “İmmün sistemi, beslenme durumu ve metabolik durum dahil bireyin vital foksiyonlarının bir denge içinde yaşamasına yardım ediyor” diyerek açıklıyor.
Ülseratif kolit ve crohn riski
Bağırsaktaki bu canlı dünyanın dengesinin bozulması ise pek çok hastalığa davetiye çıkarıyor. “Zararlı bakteriler hakim hale gelip, yararlı bakterilerin sayısını geçer ise çeşitli hastalıklar ortaya çıkıyor” diyor Prof. Dr. Uygun. Ardından bazı hastalıklara dikkat çekiyor:
“Bağırsak mikrobiyotasındaki bozulmayla ilk akla gelen hastalık dünyada ve Türkiye’de ülseratif kolit ve crohn hastalığı. Bu konuda Çin’den sonra Türkiye 2 bin 840 hasta tecrübesi ile ikinci sırada yer alıyor.”
Diyabetten demansa pek çok hastalıkla ilişkili
Mikrobiyotanın bozulmasıyla ortaya çıkan sağlık sorunları bununla da bitmiyor. Prof. Dr. Uygun, görülebilecek diğer sağlık problemlerini şöyle sıralıyor:
“GİS’de özellikle çocukluk çağında ve ileri yaşta, antibiyotik kullanımına bağlı olarak gelişen ishal, irritable bağırsak sendromu (huzursuz bağırsak sendromu), kronik ishal, kronik kabızlık, kronik yorgunluk sendromu ve intestinal yaygın mantar enfeksiyonları gibi hastalıklar ortaya çıkıyor.”
GİS dışında pek çok hastalığın da mikrobiyotalarla ilişkisi bulunuyor. Prof. Dr. Uygun, bu hastalıkları ise şöyle açıklıyor:
“Tip-1 ve Tip-2 diyabet, obezite, karaciğer yağlanması, insülin direnci, ateroskleroz (damar sertliği), hipertansiyon gibi metabolik hastalıklarla ilişkili. Yine multiple skleroz (MS), myastenia gravis, miyoklonik distoni, çölyak, sedef ve haşimato tiroidi gibi otoimmün; egzama gibi çeşitli deri ve alerjik hastalıklarının yanısıra otizm, parkinson, alzheimer, demans, depresyon, hepatik ansefalopati gibi nöropsikiyatrik bozukluklarla da mikrobiyota dengesi arasına ilişki bulunuyor.”
Antibiyotikler mikrobiyotaların başlıca düşmanı
Sağlık için bu denli önemli olan mikrobiyotalar en fazla antibiyotikler, yanlış diyet, çevresel faktörler ve stresle zarar görüyor.
Peki faydalı mikrobiyotaların oluşması ve devamlılık sağlaması için nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor? Yanıtını Prof. Dr. Uygun’dan öğreniyoruz:
“Akdeniz tipi anti-inflamatuar diyet (Anti-inflamatuar diyet, vücut sağlığını en iyi derecede tutmayla ilgili bilimsel bilgiye dayanarak, gıdaları seçme ve hazırlama yoludur) önemli. Yani dedelerimiz gibi beslenmemiz gerekiyor. Genetik yapısı değiştirilmiş buğday olduğu için glüten (gliadin) ve şekerden uzak durulmalı. Yine beyaz un, paketlenmiş/işlenmiş rafine yağ ile früktoz içeren gıdalar da tüketilmemeli.”