Afet sonrası psikolojik travmalar hastalıklara kapı aralıyor
Türkiye bir ayı aşkın süredir Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerle başlayan bir süreci yaşıyor. Bu sürecin içinde manevi ve maddi kayıplardan kaynaklı derin acılar da var, yeniden deprem olur mu korkusu ile gelecek kaygısı ve günü kurtarma endişesi de… Bölgede hayata tutunmaya çalışanlar bir yandan psikolojik bir travma yaşıyor, öte yandan da büyük stres altında…
Kişilerin psikolojik ya da fiziksel dengesinin bozulmasına gösterdiği tepki ile ortaya çıkan stres, birçok hastalığa da yol açıyor. Uzmanlar tam da bu nedenle, özellikle deprem bölgesinde bazı hastalıklara ve risk grubundaki kişilere dikkati çekiyor. O hastalıkları ve ne yapılması gerektiğini Türk Kardiyoloji Derneği Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Mutlu ile konuştuk.
Depremzedelerin karşı karşıya olduğu 3 risk: Kalp krizi, inme ve akciğere pıhtı atması
“Bildiğimiz kadarıyla stresin uyarmadığı bir hastalık durumu yok. Bunlara kanser türleri de dahil” sözleriyle anlatmaya başlıyor Prof. Dr. Mutlu… Deprem bölgesinde yaşanan derin acılara değiniyor, orada yaşanan durumun büyük bir stres kaynağı olduğuna dem vurarak bölgede görülmesi muhtemel ilk 3 hastalığı sıralıyor. Kalp krizi, inme ve bir diğeri de akciğere pıhtı atması. Peki bu hastalıkların belirtileri neler? Prof. Dr. Mutlu şöyle sıralıyor:
“Kalp krizi durumunda göğüs ağrısı, nefes darlığı, bazen hastada ani bayılma gibi sendromlara neden olan bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. O nedenle en sık karşılaştığımız aslında göğüs ağrısı veya bir diğeri de nefes darlığı diyebiliriz.
İnme ise aslında beyinle ilgili bir durum. Genellikle vücutta bir motor kayıp ya da bazen diğer ortamlarda hasarlanmayla devam ediyor.
Daha da önemli olan ise akciğere pıhtı atması. Özellikle depremde göçük altında kalan, kırıkları olan hastalarda bunlara çok daha sık rastlıyoruz. Uzun süre hareketsiz kalmış göçük altında kalan kişilerde veya başka nedenlerle hareketsizliği artan kişilerde bacak damarları, toplardamarda olan pıhtılar bir şekilde akciğere atıyor.”
“Her biri hayatı tehdit edici durumlar”
Deprem bölgesinde yaralar sarılmaya başlansa da hala yaşanan şokun etkisi de sürüyor. Çoğu kişi günlerdir içinde bulunduğu ruhsal sıkıntının etkisiyle belirtileri fark edemeyebilir. Prof. Dr. Mutlu, tüm bu hastalık risklerinin göz ardı edilmeyecek rahatsızlıklar olduğunu vurguluyor:
“İnme de, kalp krizi de, akciğere pıhtı atması da hakikaten hayatı tehdit edici durumlar. Japonya'dan gelen verilerden biliyoruz ki büyük depremlerin yarattığı travmalar sonrası bu hastalıkların görülme oranları yaklaşık bir buçuk katla iki kat artıyor. Normal görülme olasılığına göre şu an bölgede bu durumların arttığını tahmin ediyoruz.”
Kronik hastalığı olanlar ilaçlarına devam edebilmeli
Bu hastalıkların tetiklenmesine neden olan faktörleri Prof. Dr. Mutlu şöyle açıklıyor:
“İnme ve kalp krizinin arkasındaki en önemli şey aslında stres. Bunun dışında daha önce kalp hastası olan kişilerin bir şekilde ilaçlarına ulaşamaması veya kullanamaması gibi durumlar da var. Düzenli ilaç alamayan hastalar da bu durumla karşı karşıya kalabilirler.”
Stres kırık kalp sendromuna da yol açabiliyor
Deprem gibi travmatik olaylar sonrası karşılaşılan ancak toplumda az bilinen bir rahatsızlık daha var: Kırık kalp sendromu…
Genellikle stresli durumlar ve aşırı duygular nedeniyle ortaya çıkan bir kalp rahatsızlığı. Bazı belirtileriyle de kalp krizi ile karıştırılabiliyor.
“Ani göğüs ağrısı veya nefes darlığıyla ortaya çıkıyor. Kırık kalp sendromu aslında kalp kasını direkt etkileyen bir durum. Kalp krizi ile en önemli farkı koroner arterlerinin normal ya da normale yakın olması. Kırık kalp sendromunun semptomları kalp krizini taklit ettiği için genellikle acil durumlarda veya ancak hastane ortamında teşhis etmek mümkün olabiliyor. Kırık kalp sendromu olan kişilerde durum teşhis edilmeden önce genellikle herhangi bir kalp hastalığı belirtisi görülmez. Koroner arter hastalığına bağlı kalp krizindeyse daha çok önceden kalp hastalığı ilgili bir durum veya tanı bulunmuştur.”
Eğer bu tür belirtiler varsa doğru tanı koyabilmek için mutlaka bir sağlık kontrolünden geçmek gerekiyor. Yapılması gereken tetkikleri ise Prof. Dr. Mutlu şöyle sıralıyor:
“Hastalarda kalp enzimine bakılması, mutlaka bir EKG çekilmesi gerekiyor. Bundan sonra da hastalığın tanısı aslında hızlıca konabiliyor ama hastane dışında bunun tanısını koymak çok mümkün değil. Hastanın bu durumdan şüphelenerek mutlaka teşhisli bir acil merkezinde tanısını koydurması gerekiyor.”