Dünya genelinde 38 milyonu aşkın kişi HIV taşıyor
1981 yılında duyurulan ilk AIDS vakası dünyada büyük endişe yarattı. Türkiye’deki ilk vaka ise 1985’de rapor edildi. Birleşmiş Milletler AIDS Programı’nın (UNAIDS) verilerine göre dünya genelinde şimdiye kadar 84,2 milyon kişiye HIV teşhisi konuldu. 40 milyonu aşkın kişi ise AIDS'e bağlı nedenlerden hayatını kaybetti. Sadece 2021’de 1,5 milyonu aşkın kişiye HIV teşhisi konuldu ve 650 bin kişi AIDS’e bağlı nedenlerle öldü. Verilere göre dünya üzerinde halen 38 milyonu aşkın insan, bu hastalıkla yaşamını sürdürüyor.
Türkiye’de ise 1985’ten 2022’ye kadar HIV/AIDS kaynaklı ölüm sayısı 598 olarak kayıtlara geçti. Sağlık Bakanlığı’nın resmi kayıtlarına göre 2021 yılı sonu itibarıyla 26 bini erkek olmak üzere toplam 32 bin 376 kişi HIV ile yaşıyor.
AIDS’le mücadelede epey yol kat edilse de hala bulaşmasını önleyecek bir aşı ya da kesin bir tedavisi yok. Ancak günümüzde hastalığın tedavisinde önemli gelişmeler kaydedildi. Uygulanan tedavi sayesinde hem hastalığın bulaşmasının önüne geçiliyor hem de hastalar uzun yıllar boyunca yaşamını sürdürüyor. Hastalıkla ilgili tüm bu detayları Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Yüksek İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ali Asan’la konuştuk.
HIV ve AIDS arasında nasıl bir fark var?
Hastalıkla ilgili sıklıkla karıştırılan iki kavram var: AIDS ve HIV… HIV, aslında bir virüs. Türkçe karşılığı ile “İnsan Bağışıklık Yetmezliği” olarak adlandırılıyor. Prof. Dr. Asan, “HIV hastalığın etmeni… HIV uzun süre tedavi edilmezse bağışıklık yetmezliği gelişiyor. Bu sendromun adı da AIDS” diyerek karıştırılan iki kavramı açıklıyor.
AIDS’in dünya genelinde ölüme neden olan hastalıklar arasında üst sıralarda yer aldığını söyleyen Prof. Dr. Asan, “Tanı ve tedavideki gecikmeler hastalıkla ilgili rakamları artırıyor” ifadesini kullanıyor.
Erken tanı önem taşıyor
Prof. Dr. Asan, erken tanının önemine dikkat çekerek, “Tanı koymak çok kolay… 'Elisa' dediğimiz bir tekniğimiz var. Anti HIV testi isteyerek kişide hastalık olup olmadığını rahatlıkla tespit ediyoruz” diyor. Hastalığın bulaşma yollarını ise şöyle özetliyor:
“Kontamine olmuş kan ve kan ürünleriyle bulaşıyor. Cinsel yolla, damar içi uyuşturucu kullanımıyla, manikür, pedikür, piercing ve dövmeler yoluyla geçebiliyor. Yine anneden bebeğe de bulaşabiliyor.”
Toplum arasında AIDS’in bulaşma yolları çok iyi bilinmiyor. Oysaki bu hastalık dokunmak, tokalaşmak veya sarılmakla, aynı havayı solumakla, aynı tuvaleti, çatalı veya kaşığı kullanmakla bulaşmıyor. Sivrisinek, böcek sokması ve hayvan ısırıklarıyla da yayılmıyor.
HIV tedavi edilmezse AIDS’e sebep oluyor
Peki HIV nasıl oluyor da AIDS’e yol açıyor? Prof. Dr. Asan, HIV’in AIDS’e dönüşme sürecini şöyle anlatıyor:
“HIV aslında bizim bağışıklığımızın temeli olan hücreleri tutuyor. Bağışıklığımızın temeli olan lenfositler var. HIV onları hedef alıyor. Vücuttan uzaklaştırarak kan kanseri, cilt kanseri gibi birçok hastalığa açık hale getiriyor. Kişi tedavi görmezse er geç AIDS dediğimiz o son döneme ilerliyor.”
Bunun için HIV pozitif olduğunu öğrenen birinin hiç vakit kaybetmeden tedaviye başlaması gerekiyor. HIV tedavisi hastanelerin enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji bölümlerindeki uzmanlarca yapılıyor. Tedavi süreci konusunda Prof. Dr. Asan şunları söylüyor:
“HIV pozitif olanların hemen tedavisine başlanması, gereken koruyucu aşılarının yapılması ve diğer koruyucu önlemlerin alınması gerekiyor. 2000’li yılların başında tedaviler bu kadar etkili değildi. İnsanlara HIV’in artık kronik bir hastalık haline geldiğini söyleyebiliriz. 2000’li yıllarında başında tanı konulsa, tedavi başlasa bile kişiye çok önemli bir şey katamıyorduk. Ama bu etkili tedaviler ortaya çıktıktan sonra HIV’le enfekte olan bireyler hayatlarına devam edebiliyor.”
Anneden bebeğe geçmesini önlemek mümkün
HIV’li biri hayatını tedavi olarak sürdürebiliyor. Ancak hastalığı bulaştırmamak adına da dikkatli olması gerekiyor. Tıpkı anne olmak isteyen HIV pozitifli kişiler gibi… Peki HIV’in anneden bebeğe geçmesi önlenebiliyor mu? Sorunun yanıtı için Prof. Dr. Asan'a kulak veriyoruz:
“HIV pozitif kişiler hamile kalabilir. Ancak hamile kalabilmesi için kandaki virüs yükünün hiç olmamasını istiyoruz. Yoksa bebeğe geçme riski taşır. Anne tedavi olmadan hamile kalırsa bebeğin enfekte doğma ihtimali yüksek. Ama artık bunun da tedavisini veriyoruz. Bebek de anne karnında olduğu sürece bu tedaviden olumsuz etkilenmiyor. Tedavisini alarak HIV pozitif olan bireyler de çocuk sahibi olabiliyor. Burada en önemli nokta gebe kalmadan tedavi olmak.”
HIV belirtileri hemen ortaya çıkmıyor. Dolayısıyla insanlar HIV pozitif olduğunu kimi zaman check-up gibi tarama testleriyle tesadüfen bile öğrenebiliyor. Prof. Dr. Asan, HIV’i tanımlayıcı bazı hastalıklar olduğuna da dikkat çekiyor:
“İnsanlar bazen tüberküloz, kan ve deri kanseri ya da ağızda sürekli tekrarlayan kronik yaralar gibi HIV’den şüphe ettirecek şikayetlerle geliyorlar. Bunları gözden kaçırmamak gerekiyor.”
Grafik: Nursel Cobuloğlu