Vücudun gençlik iksiri: Kolajen
Vücudun sağlıklı kalmasını sağlıyor. Tüm vücut proteinlerinin neredeyse üçte birini oluşturuyor. Deriden saça, eklemlerden kemiklere hatta iç organlara kadar tüm vücutta olumlu etkisi hissediliyor. Son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz kolajenden bahsediyoruz…
Aslında kolajen vücuttaki pek çok organda kendiliğinden bulunuyor. Ancak belli bir yaştan sonra vücutta kolajen üretimi azalıyor. İşte sorunlar da bu noktada baş gösteriyor. Vücudun olmazsa olmaz proteinlerinden kolajeni Sağlık Bilimleri Üniversitesi İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Alpaslan Tanoğlu TRT Haber’e anlattı.
Dört tip kolajen önemli
Kolajenin, genellikle cilt bakım ürünleriyle sıkça gündeme gelse de aslında vücudun tamamını etkileyen bir yapı taşı olduğunu söyleyen Doç. Dr. Tanoğlu, “Kolajen aslında kemik, kıkırdak gibi eklemleri oluşturan önemli bir protein…Özellikle bağ dokusunda, kemiklerde, liflerde, eklemlerde hatta dişlerde bulunuyor. Bağ dokusunun temel bir bileşeni. Onun dışında gözle görünen iskelet, kas, eklem ve tendom gibi organları bir arada tutmak ve gücünü sağlamak görevini de görüyor. Aynı zamanda mikroskobik düzeyde hücrelerin bir arada tutulmasında da rol oynuyor” diyor.
İnsan vücudunda yaklaşık 30’a yakın kolajen çeşidi bulunuyor. En sık rastlanılanları TİP 1, TİP 2, TİP 3 ve TİP 4... Vücutta yer alan belli başlı bu dört kolajenin farklı etki alanları bulunuyor. TİP 1 kolajen kemiklerde, bağ dokusunda, kas, deri, diş ve tendonlarda bulunuyor. TİP 2 kolajene eklem kıkırdaklarında rastlanıyor. Organlarda ve damarlarda rastlanan TİP 3 kolajen aynı zamanda kaslarda da mevcut. TİP 4 kolajen ise deriyi koruyor.
Yaşla birlikte kolajen üretimi azalıyor
Yaşla birlikte vücutta kolajen üretimi azalmaya başlıyor. 20’li yaşlardan itibaren vücutta kolajen üretimi her sene biraz daha düşüyor. Bunun sonucunda da istenmeyen sorunlar ortaya çıkıyor ve takviye yoluna gidiliyor.
Doç. Dr. Tanoğlu, hangi durumlarda kolajen takviyesi alınması gerektiğini şöyle açıklıyor:
“Ciltteki kırışıklıklar için kullanılanları var. Cildin elastikiyetinin sağlanmasında ve sağlıklı görünmesinde kolajene ihtiyaç duyuluyor. Ameliyatlardan ya da büyük yaralanmalardan sonra yara izleri oluşmasın diye kullanılan kolajen ürünleri bulunuyor. Kemiğin iyileşmesi, özellikle de yaşla beraber ortaya çıkan dizlerdeki kireçlenme denilen kıkırdakların zayıflaması, kemiklerin üst üste binerek kendini aşındırması gibi durumları engellemek ve tedavi etmek için kullanılıyor. Bu şekilde dizlerdeki eklemlerde hareketlilik artırılıyor, ağrılar azalıyor. Yani kas, iskelet sistemi ve eklem sağlığında da etkili. Kalp damar sistemi, böbrekler ve birçok iç organın devamlılığı ve korunmasını sağlıyor.”
Gelelim kolajenin herkes tarafından bu kadar bilinir kılan özelliğine… Kolajen cildin genç kalması için önemli bir protein. Doç. Dr. Tanoğlu, “Kolajen bir güç ve elastikiyet sağlıyor, yaşlandıkça kolajen seviyeleri düşüyor. Lifler inceliyor, zayıflıyor. Ciltteki kırışmalar, sarkmalar biraz da bundan dolayı oluyor” diye konuşuyor.
Kolajen seviyesi nasıl korunur?
Kolajen miktarı her ne kadar yaşla birlikte azalsa da sağlıklı yaşam sürmek her zaman olduğu gibi bu konuda da etkili… Peki vücuttaki mevcut kolajen seviyesini korumak için neler yapılabilir? Doç. Dr. Tanoğlu, sorunun cevabını şöyle veriyor:
“Özellikle C ve D vitamini, antioksidan özellikli E vitaminini bol miktarda içeren sebze ve meyve takviyesi çok önemli. Sigara kullanmak kolajenin yapısını bozar. Bu halk arasında da bilinen bir klişedir: Sigara cildi bozuyor, kırışıklıkları artırıyor diye... Sigara kolajenin yapısını bozduğu için uzak durmak lazım. İşlenmiş gıdaların içerisinde de maalesef çok sayıda sağlığa uygun olmayan madde olabiliyor. Bunlardan ciddi şekilde kaçınmak gerekiyor. Güneşten belli bir seviyede faydalanmak lazım. Ancak güneş altında durmakta yine kolajen proteinin yapısını bozabildiği için belli düzeyde ve saatlerde güneşte durmak uygun.”
Dışarıdan takviye hekim tavsiyesiyle alınmalı
Vücuttaki kolajen miktarını korumak için yapılacaklar bir noktaya kadar etki edebiliyor. Artık yeterli gelmediği zaman ise çözüm olarak dışarıdan takviye yoluna gidiliyor. Ancak bu konuda Doç. Dr. Tanoğlu bir uyarıda bulunuyor:
“Eğer dışarıdan bir takviye alınacaksa gerek toz ve türevler olsun ya da diğer çeşitli uygulamalarla olsun mutlaka hekimlere danışarak ihtiyaç varsa kullanılması gerekiyor. Yoksa sadece kulaktan dolma bilgilerle ya da bilimsel olmayan yönlendirmelerle bunları kullanmamak çok daha uygun olmayacaktır."