Vücudun sinsi düşmanı: Yüksek tansiyon
Dünyada ve Türkiye’de ölüm nedenlerinin başında kalp-damar ve dolaşım sistemi hastalıkları geliyor. Bunların içinde en önemli risk faktörlerinden biri ise “yüksek tansiyon” olarak da bilinen hipertansiyon…
Türkiye’de her 3 kişiden biri yüksek tansiyon hastası. Üstelik her 100 yüksek tansiyon hastasından 45’i bunun farkında bile değil. Bu oran erkeklerde, kadınlara göre daha yüksek. Erkeklerin yüzde 59’u, kadınların ise yüzde 33’ü hipertansiyon hastası olduğunu bilmiyor.
Kan dolaşımı için damarlarda gerekli olan kan basıncının normalden fazla olması yüksek tansiyona sebep oluyor. Bunun da vücuda bazen geri dönülemeyecek kadar büyük zararı söz konusu. Çoğu zaman fark edilmediği için “sessiz katil” de denilen yüksek tansiyonla ilgili merak edilenleri İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye Klinik Şefi Doç. Dr. Mehmet Emin Pişkinpaşa ile konuştuk.
Kardiyovasküler sisteme zarar veriyor
Kişiler özel bir risk grubunda değilse kan basıncının 140/90 mmHg'nin üzerinde olmasına hipertansiyon deniyor. Peki hipertansiyon neden bu kadar önemli ve nelere yol açıyor? Doç. Dr. Pişkinpaşa, yüksek tansiyonun en önemli etkisinin zamanla kardiyovasküler sistemde görüldüğünü ifade ederek şöyle konuşuyor:
“Hem kalpte hem de damar sisteminde rahatsızlıklara yol açıyor. Miyokart enfarktüsü ve daha da önemlisi beyne giden damarlarda hasarlar meydana geliyor. Yine kalbin pompa gücünde meydana gelebilecek kardiyovasküler rahatsızlıklara da sebep oluyor.”
Yüksek tansiyonun sinsi bir hastalık olduğunu ifade eden Doç. Dr. Pişkinpaşa, “Zaman içinde hasar veriyor” diyor ve şunları anlatıyor:
“Damar içerisinde bir basınç artışı var. Bu 5-10 yıl sonra damar çeperlerine, duvarına hasar veriyor. Damar hasar görünce suladığı alan da etkileniyor. Mesela beyni sulayan bir damar etkilenirse beyinde hastalıklar meydana geliyor. Felç veya kanama oluyor. Kalbe giden damarlarda bir sıkıntı olursa kalp etkileniyor.”
Spesifik bir belirtisi yok
Yüksek tansiyonu olanlarda baş dönmesi, baş ve kalp ağrısı, kulak çınlaması, nefes darlığı, çift veya bulanık görme, burun kanamaları, düzensiz kalp atışları gibi bazı belirtiler görülebiliyor. Ancak bu belirtiler her zaman herkeste görülmeyebiliyor.
Yüksek tansiyonun yıllarca belirti vermeyebileceğini vurgulayan Doç. Dr. Mehmet Emin Pişkinpaşa, “Hastalar ‘Ensem ağrıyor, ben tansiyonumu anlarım’ diyor ancak bu ağrıların önemli bir kısmı tansiyondan ileri gelmiyor. Tansiyona özgü falanca belirti vardır demek mümkün değil. Ölçülmeden de anlaşılmıyor. Günlük yaşamı çoğunlukla etkilemediği için hastaların da çok ilgisini çekmiyor” diyor.
Hipertansiyon nasıl tespit ediliyor?
Hipertansiyon laboratuvar testleriyle anlaşılmıyor. Sadece ölçüm yapılarak bu hastalık tespit ediliyor. Tabii bu durum tansiyonun türüne göre de değişiyor. Mesela “beyaz önlük hipertansiyonu” söz konusu olduğunda sağlık kuruluşundaki ölçümlerde yüksek çıkan kan basıncı ev koşullarındaki 24 saatlik ölçümlerde normal çıkabiliyor. “Maskeli hipertansiyon” durumunda ise hastanede yapılan ölçümlerde normal çıkan kan basıncı evde yapılan 24 saatlik ölçümlerden yüksek çıkabiliyor. “İzoel sistolik hipertansiyon” vakalarında ise sadece büyük tansiyon değerinde yükseklik görülüyor.
Ölüme varan sonuçlar doğuruyor
Yüksek tansiyon hayati önem taşıyan bir hastalık. Hasar verdiği organa bağlı olarak ölüme varan sonuçlara yol açabiliyor. Doç. Dr. Pişkinpaşa risk hakkında şunları söylüyor:
“Eğer beyin hasar görürse beyin nedeniyle hasta ölüyor... Kalp hasar görürse kalp nedeniyle, böbrek hasar görürse böbreklerinin fonksiyonlarını yapmamasından ötürü doğan sonuçlarla hasta kaybediliyor. Direkt bir etkisi yok ama dolaylı da olsa uzun sürede bazı sonuçları var.”
Hipertansiyon hastaları nasıl tedavi ediliyor?
Eğer bir kişide yüksek tansiyon olduğu tespit edilirse nasıl bir yol izlemek gerekiyor? Burada kişiye özel önlemler ve tedavi yöntemleri devreye giriyor. Hipertansiyon tespitinin ardından ilk iş olarak vücuda verilen hasar inceleniyor. Doç. Dr. Pişkinpaşa süreci şöyle anlatıyor:
“Kalpte, böbrekte, göz gibi organlarda hasar olup olmadığı değerlendiriliyor. Yine bazı parametrelere de bakıyoruz. Eğer hastada henüz bir hasar yoksa yaşam alışkanlıklarını düzenlemesiyle işe başlıyoruz. Sebzeden ve meyveden yana zengin, yağdan fakir bir diyet öneriyoruz. Düzenli egzersiz yapmasını istiyoruz. Eğer kullanıyorsa alkolü bırakmasını istiyoruz. Kullandığı ilaçlar varsa türüne bakıyoruz. Bunları elimine ediyoruz. Ve hastayı tansiyon takibine alıyoruz.”
Eğer yapılan tetkiklerde hipertansiyon organlarda hasara sebebiyet verecek düzeydeyse ilaç tedavisi de devreye girebiliyor.
Risk faktörlerini azaltmak önemli
Peki hipertansiyona karşı korumak mümkün mü? Bu noktada yüksek tansiyona neden olan risk faktörleri büyük önem taşıyor.
“Hipertansiyonun yaklaşık yüzde 85-90’ı yaklaşık primer ya da esansiyel olarak geçiyor. Yani nedeni bilinmiyor. Ancak bilinen bazı risk faktörleri var. Bunların ortadan kalkması tansiyon hastası olmayacağınız anlamına gelmiyor ama riskiniz azalıyor.”
Hipertansiyona yol açabilecek risk faktörlerini ise Doç. Dr. Pişkinpaşa şöyle sıralıyor:
“Diyet ve egzersiz yapılmaması, alkol alımı, ağrı kesicileri fazla kullanmak, bitkisel bazı maddelerin kullanılması, şeker hastalığı gibi faktörler riski artırıyor. Bunlardan uzaklaşmak riski azaltıyor. Ama tamamen önleyici bir yöntem var demek mümkün değil.”
Grafik: Nursel Cobuloğlu