Topraktan sudan teşhis koyan bilim: Tıbbi jeoloji
İlk kez 1996 yılında ortaya çıkan tıbbi jeoloji, bir bilim dalı olarak nispeten yeni sayılabilir. Ancak buna rağmen oldukça etkili. Hastalıkların çevresel faktörleri üzerinde branşlaşan bilim dalı, kökenine kadar inerek gerektiği takdirde jeolojik araştırma bile yapabiliyor.
Tıbbi jeoloji uzmanı Eşref Atabey, belli bölgelerde yaşayan insanlarda aynı hastalıkların görülmesi genetikle ilgili veya rastlantısal bir durum değildir diyor. İnsan ile yer kabuğu arasındaki yakın ilişkiyi anlatan Atabey, toprakta yetişen besinlerden, içtiğimiz sudan, soluduğumuz havaya kadar her şeyin yer kabuğuyla ilişkilendirilebileceğinden bahsediyor.
“Yaşamımız için soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun ve yediğimiz gıdaların temiz olması gerekir. Vücudumuz birtakım elementlerden oluşmaktadır. Bu elementlerin azlığı ya da fazlalığı birtakım hastalıkların oluşmasının da nedenidir. Bu elementlerin asıl kaynağı malum besinlerdir, aldığımız gıdalar. Gıdaların içindeki elementlerin kökeni de topraktır. Topraktaki elementlerin kökenini de kayaçlar oluşturur. O bölgede bu elementlerin kayaçlar içinde toksik olması, örneğin içinde asbest mineral olması, arsenik mineral elementinin olması veya florürün fazla olması içme suyuna bu karışabilir ve o bölgedeki o alanda yaşayan insanların sağlığını etkileyebilir.”
Tıbbi jeoloji birçok disiplini bir araya getiriyor
Atabey’in saydığı sebeplerin araştırılabilmesi için de tıp alanında jeolojiye ihtiyaç duyuluyor. Depremler, volkanlar ve tozlar gibi jeolojik unsurların insan sağlığı üzerindeki olumlu veya olumsuz etkilerini inceleyen bilim dalı, aslında birçok disiplini ilgilendiriyor diyen tıbbi jeoloji uzmanı Atabey bu durumu şöyle açıklıyor:
“Örneğin bir hekim bir hastaya akciğer kanseri teşhisi koymuşsa ve akciğerinde mineral tozu tespit edilmişse patologlar tarafından bunun sebebini araştırılır. O kişinin yaşadığı bölgenin zeminindeki kayalar içindeki bir toz mudur, değil midir araştırılır. Bu aşamada da jeoloji mühendisleri devreye girer.”
Bazı hastalıkların kader veya genetik olmadığını, bunlar detaylı araştırıldığında asıl sebebin bulunup müdahale imkanı doğduğunu dile getiren tıbbi jeoloji uzmanı, birkaç disiplinin bir hastalığı araştırmada birlikte hareket etmesiyle, hastalık sebebini ve çözümünü bulmak mümkün diyor. Hastalık türüne göre bir araya gelen bu disiplinler bahsi geçen hastalığı tedaviyi ve koruyucu hekimlik anlamında hastalığı engellemede önerilerde bulunulabileceğini belirtiyor.
“Kişinin nereden hastalık kaptığı veya nereden hasta olduğunu sorgulayarak yaşadığı ortamdaki kaynak sularının ya da içme suyunun arsenik olup olmadığına bakılıyor. Ve ondan kaynaklandığı ortaya konulunca da bu sırada kimyagerler kimya mühendisleri devreye giriyor. Yani suyun analizini kimya mühendisleri yapıyor. Hastanın deri kanseri olduğuyla ilgili teşhisi dermatolog ortaya koyuyor o devreye giriyor. Toksikolog devreye giriyor derken değişik disiplinler, değişik hastalıklarda bir arada bu hastalığın nedenlerini araştırıyorlar ve çözüm yolunda birlikte çalışıyorlar.”
Bazı hastalıklar genetik bozukluk veya kader değildir
Bilimsel olarak açıklanabilirken, bir hastalığa dair kadercilik yapmak çözüm yolundan uzaklaştırdığı gibi, bu bilinen hastalıkların engellenmesine de ket vuruyor. Bilimin açtığı kapıdan girip ona inanarak, kalıtsal olduğunu düşündüğümüz hastalıkları engelleyebilir, bunların nesillere aktarımını önleyebiliriz. Tıbbi jeoloji uzmanı Atabey şöyle anlatıyor bu durumu:
“İçme suyunda florür fazla olduğu zaman dişlerde lekelenme olur. Soluduğu havanın içinde asbest gibi mineral tozu varsa kanser olur. Arsenik varsa içme suyunda akciğer kanseri veya deri kanseri olur. Ya da yediği gıdalarda, içtiği sularda iyot eksikse bu boy cüceliği yani boy kısalığına yol açar, düşüklere yol açar.”
Sebepleri bilimsel yolla açıklanabiliyorken, hastalıklara kader olarak yaklaşmak kendinize ve belki de ailenize yapacağınız büyük bir kötülük denebilir. Hastalık kaynağını bulunduysa bu konuda uzmanların uyarılarına kulak vermekte fayda var.
“Bu tür hastalıklar aslında Anadolu’da kader olarak nitelendirilmekte ve kabul edilmekte. Aslında bunların kökeninde jeolojik unsurlar var. Yani soluduğu havadaki bir mineral tozunun zararı, içtiği sudaki bir elementin zararı bunu tabii bu yerel halk veya burada yaşayanlar bilemediği için jeolojik ortamdan kaynaklı unsurlardan hasta olmaktalar. Yani elementleri az ya da fazla aldıkları için endemik olarak o bölgede hasta olmaktalar. Bu bir kader değildir. Aslında bunun kökeninde tıbbi jeolojik unsurlar vardır.”
“Bazı hastalıklar genetik olsa da, Anadolu’da içtiği suya, yediği gıdalara bağlı hastalıklardır.”
Hastalıkların tespitinden sonra uzmanların uyarılarına kulak vermek ve bu araştırmaları takip etmekte hayati bir önem var. Öyle ki, bu hastalığa kapılan siz veya bir yakınınız, komşunuz olabilir. Daha sağlıklı olabilmek için bundan şüphelenmek, araştırmak ve önlem almak şart. Bunun tespitindeyse uzmanlara düşen sorumluluk oldukça büyük.
“Eğer biz bunları, bu türlü hasta yapıcı toprak, sediman ya da bitkilerde anormaller ortaya koyup, sebepler ortaya koyup, çözüm yolları bulabilirsek burada yaşayan insanlar hasta olmayacaktır. Bu anlamda bazı hastalıklar genetik olsa bile, Anadolu’da içtiği suya, yediği gıdalara bağlı hastalıklardır.”
Tıbbi jeoloji ekonomik olarak da artı sağlayabilir
Asbest tozuna maruz kaldığı için akciğer kanserine yakalanan bir hastanın ilacı yurt dışından geldiği için yüksel meblağlar ödeniyor. Veya çoktan yerleşilmiş bölgeler, jeolojik unsurların hasta ediciliği tespit edildiğinde taşınmak zorunda kaldığından ekstra bir masraf ortaya çıkıyor.
“Eğer biz tıbbi jeolojik anlamda ülkemizdeki toprak ve gıdalardaki anemileri, yani hastalık yapıcı unsurları ortaya koyabilirsek, bunlara karşı da önleyici tedbirler alırsak insanlar hasta olmayacaktır ve ölmeyeceklerdir. Bir örnek verecek olursam, mesela Karain ve Tuzköy köyleri başka yerlere taşındı. Ve devlet burada belli bir masraf yaptı. İşte bunun gibi unsurların ve bu gibi masraflara bütçeden pay ayrılmaması için yeni yerleşim yerleri yapılırken tıbbi jeolojik unsurlar göz önüne alınmalıdır.”
Tıbbi jeoloji biliminden yararlanarak bu tür taşınmaların önüne geçilebilir diyen Atabey, bu bölgelerde yapılacak incelemeleri şöyle anlatıyor:
“Eğer biz yeni yerleşim yerlerini örneğin zemininde arsenikli kayaç var mı, radyasyon içeren kayaç mıdır, içme suyunda arsenik florür var mıdır, ya da zeminde asbest gibi kanser yapıcı unsur var mıdır? Daha önceden bu anemileri verip araştırıp bunları ortaya koyarsak, buraya yerleşime açmayız ve dolayısıyla insanlar da buraya yerleşimden dolayı hasta olmamış olur. Hem can kaybına yol açmayız hem de ekonomik olarak büyük kar sağlamış oluruz. Tıbbi jeolojinin önemi burada ekonomik olarak.”
“Nevşehir’de yerleşim yerleri bu testlere göre planlanıyor
“Tıbbi jeoloji yaşamımızın her alanında faydalı bir bilim. Yani başvurmamız gereken bir bilim. Küresel olarak yeni gelişen bir bilim. Aklınıza gelebilecek tüm meslekler bu bilim dalını ilgilendirmektedir. Doğadan kaynaklı, jeolojik unsurlardan kaynaklı hastalıkların önlenmesinde tıbbi jeoloji bilimine başvurup bunun kriterini bunun unsurlarını yerine getirerek bu hastalıkların önlenmesinde bu alandan yararlanabiliriz.”
Tıbbi jeoloji uzmanı Eşref Atabey, bu bilim dalının hayatımıza yeni girmesine karşın ne kadar önemli olduğunu ve uygulamalarda şu an nasıl kullanıldığını şu sözlerle anlattı:
“Keza ekonomik olarak, turizmde, alt yapı yatırımlarında imara açılacak yerlerin gelişiminde tıbbi jeolojiden yararlanabiliriz. Bununla ilgili uygulama Nevşehir’de yapılmakta. Bir örnek olarak 2009 yılından beri Nevşehir ili kapsamında imara açılacak her türlü jeolojik jeoteknik etütte tıbbi jeolojik rapor istenmekte. Diğer asbestle ilgili bu saydığım unsurlarla ilgili örneğin doğal radyasyon bir yerin içme suyunda arsenik florür varsa. Bu gibi asbestle ilgili gene tıbbi jeolojik rapor hazırlanmakta. Yeni yerleşim yerleri buna göre yerleşmelidir. Tıbbi jeolojinin en önemli şeyi de insanların hasta olmamaları ve ölmemelerini sağlamaktadır.”