Toplumun biyolojik hafızası: Biyobanka
Tüm dünyada giderek yaygınlaşan salgınlar... Kanser, obezite gibi kompleks hastalıklar... Aşı, tanı ve tedavi protokollerinin geliştirilmesinin hızlanması, zorlu sağlık sorunlarının çözümünde önem kazanıyor. Bu noktada devreye biyobankalar giriyor. Biyobankalar, belirli bir hastalığa özel, biyolojik materyal ve verilerin toplandığı, kataloglandığı ve saklandığı platformlar...
Biyobankalar toplumun biyolojik hafızasını oluşturuyor. Saklanan örnekler ve veriler, sadece onam verilen amaçlar için kullanılabiliyor. Türkiye'de farklı illerde 6 aktif biyobanka bulunuyor. Onlardan biri İzmir Biyotıp Genom Merkezi bünyesinde, 2017 yılından beri faaliyette... Merkezde kanser, nadir hastalıklar ve COVID-19 gibi enfeksiyon hastalıklarına yönelik araştırmalar, antikor temelli biyoteknolojik ilaçlar ile aşılar, erken tanı ve tedaviye yönelik yeni teknolojiler geliştiriliyor. 31 araştırma ekibi, biyotıp ve genom bilimlerinin farklı alanlarında çalışmalarını sürdürüyor.
İzmir Biyotıp Genop Merkezi Biyobanka Platform Direktörü/Araştırma Grup Lideri Prof. Dr. Neşe Atabey ile Biyobanka Birim Yöneticisi Dr. Sanem Tercan Avcı, TRT Haber'in sorularını cevapladı.
Biyobanka nedir ve önemini nasıl anlatırsınız?
Biyobankalar, bir popülasyona veya belirli bir hastalığa özel, onam veren kişilerden sistematik olarak toplanmış biyolojik materyallerin ve bunlarla ilişkili verilerin toplandığı, kataloglandığı ve saklandığı platformlardır. Bu örnekler ve veriler biyobankalarda hastaların kimlik bilgileri kodlanarak, kişisel veri güvenlik ilkelerine uygun olarak saklanmakta ve araştırmacılar tarafından sadece onam verilen amaçlar için, hastanın mahremiyeti sağlanarak, yasal ve etik düzenlemelere uygun olarak kullanılabiliyor.
Yeni bulaşıcı hastalık salgınlarının, kanser/obezite gibi kompleks hastalıkların giderek arttığı dünyamızda, bu hastalıklardan korunmaya yönelik aşıların, tanı ve tedavi protokollerinin geliştirilmesinin hızlanması, can kayıplarının azalması için güvenilir tanı kitleri, etkin aşılar ve ilaçlar geliştirilmesi, geliştirilen moleküllerin etkinliğinin hızla test edilmesi kritik öneme sahip. Tüm bu amaçlar için biyobanka standartlarına uygun olarak toplanmış/saklanmış biyolojik örneklere ihtiyaç var.
İBG ne zaman kuruldu? Kaç laboratuvar ve bilim insanı çalışıyor? Hangi alanlarda çalışma yapılıyor?
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) bünyesinde kuruluş fikri 15 yıl öncesine uzanan, 2014’te Uygulama ve Araştırma Merkezi, 2015’te ise Araştırma Enstitüsü olarak faaliyete geçen İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi (İBG), 2017 yılı ağustos ayında 6550 sayılı yasa kapsamında desteklenerek Türkiye’nin Yaşam Bilimleri alanında ilk “Tematik Araştırma Merkezi” olarak kamu tüzel kişiliği kazandı. İBG’de devam etmekte olan bilimsel çalışmalar genel olarak özellikle nadir hastalıklar ve kanser alanlarına odaklanmış olup, bu alanlarda genomik, epigenomik, biyoinformatik, hesaplamalı yapısal biyoloji, immünoloji, sinirbilim, biyomühendislik gibi farklı alanlarda yetkin araştırmacılar ile nöroloji, metabolizma, gastroenteroloji, onkoloji, hematoloji gibi alanlarda uzmanlaşmış klinisyenler bir arada yeni bilgi ve ürünler geliştirmek için multidisipliner bir yaklaşımla çalışıyor. İBG, araştırmalar sonucu üretilen bilgilerin özellikle nadir hastalıklardan ve kanserden etkilenen hastalara ve topluma fayda sağlayacak ürünlere/katma değere dönüşmesi için gereken süreyi kısaltmak amacı ile temel, translasyonel ve klinik araştırmaları birbirine bağlayan bir kesişim noktası olmayı hedefliyor.
İBG’de öncelikli olarak kanserlere, nadir hastalıklara ve COVID-19 gibi enfeksiyon hastalıklarına yönelik temel ve translasyonel araştırmalar, antikor temelli biyoteknolojik ilaçlar ile rekombinant protein temelli aşılar, erken tanı ve tedaviye yönelik yeni teknolojiler geliştiriliyor.
Biyotıp ve genom bilimlerinin farklı alanında araştırmalar yapan 31 araştırma grubu lideri/platform yöneticisi görev yapıyor. Bu kişiler baş araştırmacılar veya lider baş araştırmacılar olup, çoğunluğu (%80) beyin göçü ile yurtdışındaki saygın kurumlardan ülkemize dönen bilim insanlarından ve ülkemizde farklı üniversitelerde araştırmalarını sürdürmekte olan, alanlarında yetkinliğini kanıtlamış akademisyenlerden (%20) oluşuyor. İBG’de yapılan araştırmaların toplum sağlığına ve ülkemize katkısını artırmak için, araştırma grup liderlerinin yanı sıra; ülkemizdeki farklı üniversitelerden yarı zamanlı görevlendirilen farklı klinik ve temel tıp alanlarında uzman araştırmacılar, araştırmacılar, araştırma teknisyenleri, Ar-Ge çalışanları da görev yapmaktadır. İBG’de ayrıca 9’u doktora sonrası araştırmacı ve çoğunluğu doktora öğrencisi olmak üzere, yüzden fazla lisansüstü/lisans öğrencisi genç eğitim almakta ve araştırma faaliyetlerine katkı sağlıyor. Ar-Ge ve hizmet birimlerine, teknik/idari hizmetlerde çalışanlar da dahil edildiğinde İBG’de toplamda yaklaşık 250 kişilik bir ekip çalışıyor. Bu çok disiplinli tamamlayıcı yapı, kompleks bilimsel soruların yanıtlanabilmesinde olduğu kadar bilgi, teknoloji ve ürüne giden yolun kısalmasını sağlamak için önemli...
Bu nitelikli insan gücü ve altyapı desteği ile halihazırda İBG'de çalışan olan grup liderleri, aralık 2020 itibarıyla merkezimizde aktif olarak toplam 65 dış destekli proje yürüyor.
Koronavirüs sürecinde biyobankaların önemi arttı mı?Salgın sürecinde biyobankaların mücadeleye katkısı ne oldu?
Pandemiler bireysel/bölgesel çözümlerin tek başına yeterli olmadığı olağanüstü durumlar. Böyle olağanüstü durumların üstesinden ancak bilimsel farkındalık ve iş birliği ile gelinebilir. Pandemiye neden olan patojenlere karşı çok hızlı bir şekilde güvenilir tanı kitleri, etkin aşılar ve ilaçlar geliştirmek yaşamsaldır.
Biyobankalardaki biyolojik örnekler ve tüm dünyadaki biyobankalar arasında hızla gerçekleşen iş birlikleri, COVID-19 tanı kiti, aşı ve ilaçların geliştirilmesine ve etkinliğinin test edilmesine çok önemli bir katkı sağladı. Bu sayede bir yıldan daha kısa bir sürede çok sayıda tanısal ürün, aşı ve ilaç adaylarının hızla test edilmesi ve pandemi ile global olarak mücadele edebilmemiz mümkün oldu.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok sayıda araştırmacı, bu hastalıktan korunmaya yönelik aşı, tanı ve tedavi protokollerinin geliştirilmesinin hızlanması, can kayıplarının azalması için proje ekipleri oluşturdular. Biz de TÜBİTAK desteği ile yürütülen COVID-19 aşı, ilaç ve diagnostik kit geliştirme çalışmalarına destek sağlamak için Avrupa /dünya biyobankacılık ağları ile eş zamanlı COVID-19 biyobankaları eğitimlerine aktif katılım sağladık. Ülkemizde benzeri çevrim içi etkinlikler düzenledik, TÜBİTAK STAR bursiyerlerini bu alanda yetiştirmeye başladık. Dünya Sağlık Örgütü ve T.C. Sağlık Bakanlığı “COVID-19 (SARS-CoV2 ENFEKSİYON) KILAVUZU” doğrultusunda COVID-19 örneklerinin
biyobankalanmasına ilişkin standart çalışma prosedürlerini hasta bilgilendirme ve onam formlarını hazırladık, etik ve yasal izinler aldık, gerek klinisyenler ve araştırmacılar, gerekse sağlık çalışanları ve hastaları COVID-19 biyobankaları konusunda bilgilendirildik.
Tüm bu süreçlerin tamamlanmasının ardından 1 Haziran 2020 itibarıyla COVID-19 negatif ve pozitif gönüllülerden alınan biyolojik örneklerin biyobankalanması sürecine başlanmıştır. Bu biyolojik örnekler İBG’de geliştirilmekte olan tanı kiti, aşı ve ilaç geliştirme çalışmalarına, COVID-19 hastalığının temellerinin ve SARS-COV-2 biyolojisinin anlaşılmasına önemli katkılar sağlamaktadır ve gelecekte de sağlamaya devam edecek.
Türkiye'nin biyobankaları dünyada hangi konumda yer alıyor?
Türkiye, Avrupa Biyobanka ve Biyomoleküler Kaynaklar Araştırma Altyapısı'nın (BBMRI-ERIC, https://www.bbmri-eric.eu/) gözlemci üyesi. İBG-Biyobanka Platformu Türkiye Koordinatörü olarak görev yapıyor. BBMRI-ERIC COVID-19 toplantıları aktif olarak takip edilmekte; bu konuda yapılan düzenlemelerin ülkemizde uygulamaya geçirilmesi için öneriler ve ilgili linkler BBMRI Türkiye (https://www.bbmri-eric.eu/national-nodes/turkey/) adresinde güncel olarak paylaşılıyor.
Mevcut durumda bu ağa katılarak biyobankacılık faaliyetlerini sürdürdüklerini beyan eden Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyobanka ve Genetik Araştırma ve Uygulama Merkezi (HUBİGEM), Acıbadem Üniversitesi Biyobanka Birimi (ACU-Biyobanka), İstanbul Üniversitesi Aziz Sancar Deneysel Tıp Enstitüsü Biyobanka Birimi ve Ankara Üniversitesi Beyin Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (AÜBAUM) Hücre Serisi Biyobankası olmak üzere altı aktif biyobanka mevcut. TUSEB Aziz Sancar Araştırma Merkezinde ulusal bir biyobanka kuruluş çalışmaları devam ediyor.
İBG-Biyobanka, pandemi döneminde ivme kazanan COVID-19 biyobankalama çalışmaları yanı sıra, başta nadir hastalıklar ve kanserler gibi kompleks hastalıklar olmak üzere biyobankalama faaliyetlerini sürdürerek bu hastalıkların erken tanısına ve tedavisine katkı sağlamayı hedeflemektedir. Özellikle nadir hastalıklarda biyobankalanmış bir tek biyolojik örnek bile yeni tedaviler geliştirmek ve gelecek nesillerin bu hastalıklardan korunması ve tedavi yaklaşımları geliştirilmesi için kritik öneme sahiptir. Hastalar, sağlıklı gönüllüler, klinisyenler ve biyobankacıların el ele vermesiyle oluşturulan biyobankalar ülkemizde önemli bilimsel keşiflerin yapılmasına, yenilikçi ürünlerin, tedavilerin geliştirilmesine çok önemli katkılar sağlayacak.
Biyobankaların önemi gelecekte artacak diyebilir miyiz?
Biyobankalar, temel ve translasyonel araştırmalar, epidemiyolojik ve klinik çalışmalar başta olmak üzere birçok araştırma ve geliştirme alanını destekliyor. Bunun yanı sıra hastalıkların erken teşhisi ve kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesinde, temel araştırmalar ve klinik yaklaşımlar arasında köprü oluşturuyor.
Son yıllarda biyobanka alanındaki araştırmalar ve sağlık alanındaki Ar-Ge çalışmalarında biyobankaların katkısı on kattan daha fazla arttı. Biyobankalar bir toplumun biyolojik hafızasını oluşturuyor. Ayrıca geleceğe yapılan en kıymetli yatırım. Günümüzde teknolojinin sınırlı kaldığı ve mevcut imkanlar ile başarılamayan pek çok araştırmanın ileride yapılabilmesi, henüz sorulmamış soruların zamanı geldiğinde kapsayıcı cevaplarının elde edilebilmesi ancak biyobankalar ile mümkün olacak.